Dünyanın son yıllarda önemli sektörlerinden biri olan turizm, ülkelerin ekonomisine büyük katkılar sağlayan bir sektör haline gelmiştir. Turizm ülkeler açısından hem maddi hem de sosyal
ve kültürel kalkınmayı sağlayan önemli bir sektördür. Bununla birlikte turizm özellikle de kitle turizmi doğal ve kültürel çevre üzerinde dikkate değer bir tahribat yaratmaktadır. Bu bağlamda;
turizmin yaratıcı kaynaklarını oluşturan doğal, kültürel ve tarihi değerlerin bozulmasına, tarihi alanların, kültür varlıklarının yok olma tehlikesine karşı alternatif olarak ortaya çıkan
sürdürülebilir yaklaşımlardan biri “ekoturizmdir.” Özellikle 1960’lı yıllardan günümüze kadar etkin olarak varlığını sürdüren kitle turizmi; doğal kaynakların yanlış kullanımı, doğal
kaynakların ve kıyı alanlarının tahrip ya da yok olması, kültürel ve tarihi mirasların yok olma tehlikesi gibi faktörler insanları alternatif turizm arayışlarına yöneltmiştir.
Turizmin vazgeçilmezi olan 3 S (güneş, deniz, kum)’in popülaritesini zamanla kaybetmesi, gelişim hızının yavaşlaması ve insanların daha çok doğa ile iç içe olabilecekleri, yıl boyunca
yapabilecekleri aktiviteleri kapsayan, daha az sayıda kişinin katıldığı doğa, kültürel ve tarihi doku içerisinde yapılabilen ekoturizm son yıllarda daha çok talep görmeye başlamıştır. Kitle turizmine
tepki ve bir alternatif turizm olarak görülen ekoturizm 1990’lı yıllardan itibaren gelişmeye başlamıştır. Kırsal ve kültürel değerlerin korunmasını ve turizm gelirlerinden yerel halkın
öncelikli yararlanmasını amaçlayan ekoturizm, hassas doğal ve kültürel alanlarda koruma kullanma dengesi içerisinde geliştirilebilecek ve uygulanabilecek en uygun turizm türü olarak
ifade edilmekte ve uygulanmaktadır.
Abdurrahman DİNÇ
Hamdi KARAKÖK